Bir Yıldız Daha ...

Gecenin bir yarısı bir haber görürsün ve inanamazsın...

O insanı tanımıyorsun nasıl biridir? karakteri nedir?  hiç bilmezsin ama seversin filmlerinden, başarısından, gülüşünden seversin işte, bağlılık hissedersin, saygı duyarsın her şey karşılıksızdır olması gerektiği gibi.   Sonra o insanın öldüğünü öğrenirsin ve boğazında bir şey düğümlenir kalır orada, yutkunursun ama geçmez nasıl ya bu insan nasıl ölür? nasıl intihardan şüphelenirler anlayamazsın, yakıştıramazsın inanmazsın başka haber yapanlara bakarsın daha da sinirlenirsin:

-Ünlü oyuncu Robin Williams evinde ölü bulundu.
-Robin Williams intihar mı etti? 
-2009 yılında kalp ameliyatı olduğu daha sonra da birkaç kez depresyon tedavisi gördüğü kaydedildi.

Daha bunun gibi bir sürü bir sürü haber var nasıl yakıştırırsınız bu düşüncelerinizi bu insana ... O insan muhteşem bir komedyen, o insan muhteşem bir oyuncu, o insan muhteşem bir baba, o insan muhteşem birr ...

Kalkıp size Robin Williams kimdir? diye anlatmayacağım gidin okuyun kendiniz ya da en iyisi asla unutulmayacağını düşündüğüm filmlerini izleyin !! 

Rahat uyu gözlerinin içi gülen adam... Seni seviyoruz, seni özleyeceğiz.... 

Kadın Sünneti Üzerine Bir Yazı ve İki Kitap


  "Üç yaşında küçük bir kız çocuğuyken bir sabah anneniz sizi apar topar uyandırıp evden çok uzakta kimsenin olmadığı bir araziye götürüyor. Nemrut suratlı yaşlıca bir kadınla buluşuluyor, kadın pis bohçasından paslı bir jilet ya da kırık cam parçası çıkarıyor. Anneniz bacaklarınızı ayırıyor ve sünnetçi kadın klitorisinizi kesip, sadece çişinizi yapabileceğiniz şekilde bir açıklık bırakarak vajinanızı boydan boya hasır bir iple dikiyor. Şanslıysanız, hayatta kalıyorsunuz. Eğer değilseniz kan kaybı veya enfeksiyondan ölüyorsunuz. Afrika’da kadın olmak için bir bedel ödemeniz gerekiyor. Hiçbir şeyden haberinizin olmadığı ve savanlarda hayvanlarla oynayarak geçirdiğiniz mutlu çocukluğunuzun ortasında sizi hiç istemeyeceğiniz bir acıya ve hayatınızın sonuna kadar taşıyacağınız bir yaraya mahkum ediyorlar. Kadın(!) olmak için kadınlığınız elinizden alınıyor. 


Afrika’da ve bazı Ortadoğu ülkelerinde her yıl 3 ila 12 yaş arasında milyonlarca küçük kız çocuğu bu vahşete maruz kalıyor. Genel olarak müslüman Afrika ülkelerinde gözlemlenen bu ritüel, kızlıktan kadınlığa geçmenin ve gerçek bir kadın olmanın değişmez şartı. Erkek egemen toplumun dayattığı, fakat kadınlar arasında sessiz sedasız halledilen bir pratik.Sünnetli kadınlar, hayatları boyunca regl dönemlerinde ve cinsel ilişki sırasında dayanılmaz ağrılar çekiyor. Sünnetsiz kadınlar ise kabilelerine ve soyadlarına ihanet etmiş sayılıyor, dolayısıyla aile tarafından reddediliyorlar. Hayat kadını veya fahişe statüsünde kabul edildikleri için asla evlenemiyor ve her türlü sosyal grubun dışında kalıyorlar. Bu duruma düşmekten ve ‘kirli’ adledilmektense yüzyıllardır anneler, kendi elleriyle küçük kızlarının çığlıklarını duymazdan gelerek onları sünnet ettiriyor. İffetli birer kadın olabilmeleri için.. Peki kadınların sünnet edilmesinin geleneksel nedenlerinin yanında sosyolojik sebepleri de yok mu? Tabii ki var. Sünnetli kadınlar, klitorisleri olmadığı için hiçbir zaman haz duyamıyor. Bu da kadını cinsel açıdan nötralize ediyor ve sadece bebek yapan bir makinaya dönüştürüyor. Ayrıca dikişi genişlememiş veya açılmamış kadının bekareti, dışarıdan bakıldığında kolayca anlaşılıyor. Dolayısıyla bu ritüelin, bir nevi ‘bekaret kontrol mekanizması’ olduğu da söylenilebilir. Yani Türkiye’deki gibi işi şansa bırakmamışlar. Belki kızlık zarı geridedir, esnektir, doğuştan yoktur gibi durumları düşünmelerine gerek bile yok. Kadın dikiliyse, tamamdır.İlk sünnet vakasının milattan önce Mısır’da bir mumya üzerinde gözlemlenmiş olması, geleneğin ne kadar uzun süredir devam ettiğini kanıtlıyor. Yüzyıllardır var olan bu geleneğin İslam’la hiçbir ilgisinin olmadığını söyleyen din adamlarına rağmen, her gün 8 bin kız çocuğu sünnet ediliyor.


Waris Dirie, o kızlardan sadece bir tanesiydi. Somalili Waris, 4 yaşında sünnet edildi ve hayatta kaldı; fakat küçük kız kardeşi onun kadar şanslı değildi. 12 yaşında babası tarafından 3 deve karşılığında 65 yaşında bir adamla evlendirilmek istenince annesinin yardımıyla evden kaçtı. Günlerce yürüdü, çölü aştı ve Somali’nin başkenti Mogadişu’ya ulaştı. Mogadişu’daki akrabaları sayesinde Somali Büyükelçiliği’nde temizlikçi olarak çalışmak üzere İngiltere’ye gitti. Orada çok ünlü bir fotoğrafçı tarafından keşfedilen Waris Dirie, başarılı bir top model oldu fakat içine girdiği görkemli ve parlak hayat mutsuzluğunu gizleyemedi. Waris, artık ‘Afrika’nın çölünden Paris podyumlarına’ başlıklı röportajlar vermek istemiyordu. Anlatmak istiyordu, kadın sünnetinden bahsetmek, tüm dünyaya haykırmak ve bununla savaşmak istiyordu. Bir gün gazeteye verdiği bir röportajda başına gelenleri anlattı. Basında çok büyük yankı uyandıran röportaj sayesinde herkesin Waris’in ve milyonlarca Afrikalı kadının maruz kaldığı bu vahşetten haberi oldu. Daha sonra Waris, kadın sünnetine karşı verdiği mücadeleye odaklanmak istediğini açıklayarak modelliği bıraktı. 1997 yılında BM tarafından Kadın Sünneti Özel Elçisi olarak seçildi. 2002 yılında Desert Flower Foundation’ı (Çöl Çiçeği Vakfı) kurdu. Waris Dirie’nin aynı zamanda kendi yaşam öyküsünü anlattığı 3 kitabı ve bir de Çöl Çiçeği adlı kitabından uyarlanmış, aynı adı taşıyan bir filmi var.

"..Kadın sünneti bir kültür değildir, kadın sünnetinin dinle bir ilgisi yoktur. Bu durum değişmelidir ve değişim bizim ellerimizdedir. Afrika’nın liderleri, çocuklarınız ağlarken siz neredesiniz? .. Afrika Ana sen bize onca varlık, onca doğal zenginlik ve güzellik verdin. Senin gücün ve güzelliğin sonsuza dek yaşayacak. İnsanlar seni hem iyiye hem kötüye kullandı. Senin gibi bir yer daha yok; ama Afrika’nın yeni bir ruha ihtiyacı var. Benim bir hayalim var. Savaşıp birbirimizi öldürmediğimiz, dayanışma içinde birbirimize destek olduğumuz bir Afrika hayal ediyorum. Kadınların erkeklerle eşit muamele gördüğü bir Afrika hayal ediyorum..’’ – Waris Dirie, Anneme Mektup



Haziranda Ölmek...


İki farklı insan, iki farklı düşünce, iki farklı zaman, iki farklı yer ama tek takvim yaprağı 3 Haziran... 

Sevdiğim iki yazar, Nazım Hikmet ve Kafka. Birbirine benzemeyen iki özel insan. Sizlere kalkıp da satırlar boyuncu Nazım Hikmet ile Kafka'yı anlatacak değilim. Zaten haddim değil. Onu geçtim kelimeler yetersiz kalır. Bir yazarı anlamanın, tanımanın, değerini bilmenin en iyi ve en güzel yolu kitaplarını okumaktır... 

Okumazsan Delirirsin

Metro istasyonunda kalabalığın içinde arkadaşımı beklerken bir şey fark ettim ve Sait Faik 'Lüzumsuz Adam' isimli öykü kitabındaki satırlar aklıma geldi, durumu çok güzel özetliyor. 

Kitabında söyle diyordu: '' Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişmeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbirine geçen şehirler yapmışlar ? Aklım ermiyor. Birbirini küçük görmeye, boğazlaşmaya, kandırmaya mı? Nasıl birbirinden bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde yaşıyor? '' 

Aslında bu yazının bir sonu yok sadece Sait Faik'i okumanızı dilerim yoksa delirirsiniz... 

Gözdağı ...

Can Dündar'dan Gezi Belgeseli: Gözdağı

Cumhuriyet yazarı Can Dündar, Gezi Parkı direnişi ile ilgili hazırladığı belgeseli tamamladı. “Gözdağı” adını verdiği ve Gezi olayları sırasında gözünü kaybeden 6 gencin öyküsünü anlatan belgesel ilk gösterimi 30 Mayıs’ta ilk kez Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapılacak.

Dündar, belgeseli kanallarda yayınlamak yerine bir forum mantığı ile Gezi Parkı direnişinin yıl dönümü olan 31 Mayıs’tan itibaren parklarda, meydanlarda, salonlarda, kampüslerde ücretsiz olarak gösterileceğini söyledi.

Can Dündar, belgeselle ilgili tüm kıtalardan talep geldiğini, global ölçekte yankı bulacağını belirtti. Gözdağı, “Gezi Direnişi’nin 48 saatini ve o 48 saat içinde gözünü kaybeden 6 gencin öyküsünü” ele alıyor. Belgeselde direnişe katılan insanların kaydettikleri görüntülere de yer veriliyor.
 Dündar, “Göze alanların gözünü aldılar. Ama daha milyonlarca göz var. Gezi, herhalde tarihin en çok görüntülenen eylemlerinden biri... Her göz, bir kayıt makinesiydi adeta; her telefon, bir kamera… O yüzden belgesele, çekilen o görüntüleri isteyerek başladık” diyerek tanımladığı belgesel için yaklaşık 1000 görüntünün ellerine ulaştığını söyledi. Dündar, belgesel için şunları dedi:

Gösterimler forum gibi olacak

“İlk kez böyle bir yöntem deniyoruz. Belgeselde medya eleştirisi de var. Kanallardan gelecek sonucu bildiğim için açıkçası teklif etmedim bile. Bu seçenek karşımıza çıktı. Küresel bir iş olacak. Tüm kıtalardan talep aldık. Her yerde ücretsiz gösterilecek. Her bir gösterim forum gibi olacak.”

Geçen bir yılı görüntüleri ve haber çekimlerini ayıklayıp yayına hazırlayarak geçirdiklerini anlatan Dündar şöyle devam etti: “O arada Gezi’yi anlatan çeşitli belgeseller yapıldı. Biz, ana tema olarak “Görme”yi seçtik. Çünkü Gezi, bir anlamda Türkiye’nin kitlesel anlamda görmeye başladığı tarihti. Ve hiçbir eylemde olmadığı kadar fazla sayıda insan gözünü kaybetti. Adeta görenler, göremesin istendi. Biz de onların öyküsünü anlatmak istedik. Gezi’de gözünden vurulanları işledik. Gözünü kaybedenlerin son gördüğü şey, üzerlerine gelen bir plastik mermi veya gaz fişeğiydi. Yani şiddeti, herkesten iyi ve en yakından görmüşlerdi. Ve gözlerini kaybetmelerine rağmen, bugün olup biteni çoğumuzdan iyi görüyorlardı. Gözleri dağlansa da gözdağına boyun eğmemişlerdi. Afişimize onların bu yan yana ve dik duruşlarını yerleştirdik.”

Not: Belgeselin müzikleri Fazıl Say'a ait. Aslında beklediğim bir şeydi gerçek bir sanatçı toplumdan uzak tutamaz kendini. O kadar olaya sessiz kalamaz... Tek temennim bu davranışın diğer sanatçılarında yapması, Sanatsız bir toplum düşünülemez.  


32 Yılda Bir Gelen Ödül

Köln'deki uzun adam RTE, öldürdüklerine söverken;
Cannes'deki uzun adam NBC; öldürülenleri saygıyla andı. Sinema iyi bir şeydir!

Nuri Bilge Ceylan: "Ödülümü son bir yılda hayatını kaybeden Türk gençlerine ve Soma'da hayatını kaybeden madencilere adıyorum." 

Soru: Neden hiç bir kanal canlı yayınlamadı ?

Nuri Bilge Ceylan kimdir, nedir sorularını uzun uzun size anlatmayacağım. Açarsınız vikipedia'yı okursunuz. Ya da çok merak ediyorsanız filmlerini izlemeniz yeterli. Bir çoğunuz zaten adamı sert bir şekilde eleştiriyorsunuz sırf sanatsal filmler yapıyor diye. "Yok çok uzun", "Yok çok kötü olmuş" diye konuşanlara "yahu neden?" diye biri sorsalar cevap bile veremezler. Çünkü kendi fikirleri bile yok, ortamdan duyduklarıyla konuşuyorlar.

Yok neyse bu konu hakkında daha fazla konuşmayacağım. Bu yılın benim için en güzel haberi bu Cannes gibi bir festivalin en büyük ödülünü almış bir yönetmene sahip olmamız...

Cannes Film Festivali
Grand Prix
2002 Uzak
En İyi Yönetmen
2008 Üç Maymun
Grand Prix
2011 Bir Zamanlar Anadolu'da
Altın Palmiye
2014 Kış Uykusu

Altın Portakal Ödülleri
En İyi Yönetmen
1999 Mayıs Sıkıntısı 
En İyi Film
2002 Uzak 
En İyi Yönetmen
2002 Uzak 
En İyi Senaryo
2002 Uzak 
En İyi Yönetmen Ödülü
2006 İklimler

SİYAD Ödülleri
En İyi Türk Filmi
1999 Mayıs Sıkıntısı 
En İyi Yönetmen
1999 Mayıs Sıkıntısı

Ödüller

İstanbul Film Festivali
En İyi Türk Filmi
1999 Mayıs Sıkıntısı

Ankara Film Festivali
En İyi Film
2000 Mayıs Sıkıntısı 
En İyi Yönetmen
En İyi Görüntü Yönetmeni
En İyi Kurgu
2002 Uzak

İskenderiye Film Festivali
Jüri Özel Ödülü
2000 Mayıs Sıkıntısı

Uçan Süpürge’den Yıldızlar Geçti



17. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali dün gece açılış ve ödül töreniyle başladı. Ölümünün 20. yılı nedeniyle, sinemamızın en üretken yönetmenlerinden Bilge Olgaç’a adanan festivalin açılış töreni Opera binasında yapıldı. Çok sayıda sinemaseverin katıldığı törende Kültür Bakanlığı ve Başbakanlık Tanıtma Fonu yetkilileri ile Çankaya Belediye Başkanı da bulundu. Açılış törenini sinema, tiyatro ve televizyonun sevilen isimlerinden Yetkin Dikinciler ve Şenay Gürler birlikte sundu.

Bu yıl festivalin Bilge Olgaç Başarı Ödüllerini farklı dallarda sinemaya emek veren altı kadın aldı.



  • Sinema yazarı Alin Taşçıyan’a ödülünü bir başka sinema yazarı Sevin Okyay verdi.
  • Sanat yönetmeni Natali Yeres, ödülünü film yönetmeni ve yazar Tayfun Pirselimoğlu’nun elinden aldı.
  • Kurgucu Çiçek Kahraman’a ödülünü sinemaya kurgu dalında aranan isimlerden olan Thomas Balkenhol verdi. Çiçek Kahraman, bu ödülü geçen yıl kaybettiğimiz yönetmen Seyfi Teoman’a adadığını söyledi.
  • Oyuncu Şebnem Sönmez, müzisyen arkadaşı Yasemin Göksu’dan aldı ödülünü ve birlikte “Arkadaş”ı söylediler. Yasemin Göksu törende üç parça seslendirdi. 
  • Gecenin sürprizi ise belgesel yönetmeni Nezahat Gündoğan’a ödülünü veren Emoş Gülver’di. Yönetmenin “Dersim’in Kayıp Kızları”nın devamı olarak çektiği yeni filme “Hay Way Zaman”da hikayesi anlatılan Emoş, Dersim katliamında ailesi öldürülünce subaylara evlatlık verilen kızlardan biriydi.
  • Yapımcı Zeynep Özbatur Atakan’ın ödülünü ise festivalin bu seneki FIPRESCI (Uluslararası Sinema Yazarları Federasyonu) jürisinden Sophie Charlotte Rieger verdi.
  • Tören sırasında sahne üzerindeki duvarlara yazılar yazıldı.
  • Gecenin en heyecanlı ânı, 1950lerde başladığı oyunculuk yaşamına 170’den fazla film sığdıran Muhterem Nur’un Onur Ödülünü aldığı dakikalardı. Muhterem Nur, sinema arşivcisi ve Lale Film’in sahibi Necip Sarıcı ile Uçan Süpürge Yönetim Kurulu Başkanı Halime Güner’den ödülü aldı.


Yağmurlu bir Ankara akşamında bunların yaşandığı Opera binasının önünde Öteki Bisiklet ve Perşembe Akşamı Bisikltetçilerinin dayanışmasına sahne oldu. Öteki Bisiklet adlı grup geçen yıl olduğu gibi yine, Ankara’da Güvenpark’tan başlattıkları turlarını festivalde noktaladılar.

Direnişin Kadınları ...

17. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Solfasol gazetesiyle birlikte hazırladığı sergi, geçen yıl bu zamanlar yaşam hakkı için ve adaletsizliğe karşı başlatılan kitlesel direnişten fotoğraf ve videolarla bellek tazeliyor.

17. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali kapsamında hazırlanan “Direnişin Kadınları” başlıklı fotoğraf sergisi 10 Mayıs’ta Ankara’da Alman Kültür Merkezi’nin ev sahipliğinde açılıyor. Ankara’nın gayrıresmi gazetesi Solfasol’un işbirliğiyle açılacak sergi, geçen yıl bu zamanlar yaşam hakkı için ve adaletsizliğe karşı başlatılan kitlesel direnişten fotoğrafla bellek tazeliyor. Sergide ayrıca Videoccupy Kolektifi ve ODTÜ GİSAM’dan videolar da direniş günlerini çerçeveliyor.

Solfasol’den Sibel Durak ve Uçan Süpürge’den Selen Doğan’ın hazırladığı sergide Beyza Kural, Can Mengilibörü, Çiçek Tahaoğlu, Fahri Aksırt, Hülya Anbarlı, Murat Yiğit Paker, Nur Yılmazlar, Özlem Mengilibörü, Selcan Kula, Sinem Babul, Şermin Tükel, Tanju Gündüzalp, Tuğba Tekerek veVedat Gün’ün fotoğrafları yer alıyor.  

“Direnişin Kadınları” sergisinin açılış kokteyli 10 Mayıs cumartesi saat 18.00’de Alman Kültür Merkezi’nde (Goethe Institut Ankara) yapılacak. Sergiye tüm Ankaralılar davetli.

17 Mayısa kadar ziyarete açık olacak sergi, yıl boyunca yeni fotoğraflar da eklenerek farklı ilçe ve illerde de açılabilecek. Ziyaretçiler kendi çektikleri direniş fotoğraflarıyla birlikte gelebilirler.

“Direnişin Kadınları”

10-17 mayıs 2014, Alman Kültür Merkezi

Açılış: 10 mayıs cumartesi, 18.00

Bilgi için:

0 312. 427 00 20 │ ucanhaber@ucansupurge.org

Kadının Adı: Duygu Asena

Tam bugün 68 yıl önce dünyaya gelen güzel kadına...

Duygu Asena'yı tanımayan var mı aranızda?  Eğer tanımıyorsanız büyük hata yapmışsınız. Kadınlar için olmazsa olmazlardan olan bir kadın. En azından benim için öyle, yeri farklıdır... 

19 Nisan 1946 - 30 Temmuz 2006 Türk gazeteci ve yazar.
Atatürk'ün yaveri ve dönemin CHP milletvekili olan Ali Şevket Öndersev'in torunu olarak İstanbul’da doğdu.

Orta öğrenimini Kadıköy Özel Kız Koleji’nde tamamlamasının ardından İstanbul Üniversitesi Pedagoji bölümünde eğitim gördü.

İş hayatına pedagog olarak başlayan Asena, Haseki Hastanesi Çocuk Kliniği ve İÜ Çocuklarevi’nde çalıştı.

Gazetedeki ilk yazısı 1972 yılında Hürriyet gazetesinin Kelebek ekinde yayımlandı. Bu tarihten itibaren çeşitli dergi ve gazetelerde gazeteci ve yönetici olarak bulundu. TRT-2 televizyon kanalında "Ondan Sonra" isimli bir program hazırlayıp sundu (1992-1997).

Gazeteciliğinin yanında yazarlığını da sürdüren Asena, ilk kitabı Kadının Adı Yok ile adını duyurdu. Kitap müstehcen bulunduğundan 1988’de yasaklandı. Uzun süren dava sonucunda tekrar yayımına izin verildi ve ardından aynı yıl yönetmen Atıf Yılmaz tarafından filme alındı.

Yazıları ve kitaplarında değindiği temalar nedeniyle Asena feminist yazar olarak tanındı.

Duygu Asena, beyin tümörü nedeniyle tedavi görmekte olduğu VKV Amerikan Hastanesi'nde 30 Temmuz 2006 günü hayatını kaybetti.

Bu yazı Vikipedi'de paylaşılan yazı ama bence eksik. Neden biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz elbette ama söylemeyeceğim sadece 'kitaplarını' okuyun sorunun cevabını bulacaksınız :) 

562 Yıldır Şifresi Çözülemeyen Adama. Leonardo'ya...

Hayranlık duyduğum adam... 'Keşke senin döneminde yaşasaydım' dediğim insanlardan biri...

Tam 562 yıl önce bugün, evet evet bugün senin doğum günün Leonardo di ser Piero da Vinci. Floransa(İtalya)'da gözlerini açtığın tarih. Caterina'nın seni büyük mutlulukla kucağına aldığı ilk an, geleceğinin en tanınmış insanı olacağından habersiz. Caterina'nın seni evlilik dışı dünyaya getirişinin getireceği sorunlardan habersiz dünyaya merhaba çığlığını atığın an. Dünyanın gelmiş geçmiş en önemli sanatçısı olacağından habersiz ilk gözlerini açtığın ve ışığı gördüğün an. Havasını soluduğun dünyanın en önemli  düşünürü, mimarı, mühendisi, mucidi, matematikçisi, anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı, botanisti, jeoloğu, kartografı, yazarı ve ressamı olacağından habersiz canım Leonardo'm...
  
Bebeklik zamanında Caterina yani annen baktı sana sonra evlenip komşu kasabaya yerleşince büyükbabanın evinde yaşamaya başladın. Baban olacak insan Pieora senin doğduğun o muhteşem tarihte  ilk evliliğini yaptı. Ama seni aylarca karnında taşıyan kadınla değil. Annenle neden evlenmedi biliyor musun ? Çünkü annen bir köleydi. Evet doğru duydun!!! Senin sevgiden yoksun bir hayat yaşaman bu insanlar yüzünden. Ama Leonardo sakın üzülme eğer onlar olmasa idi senin gibi muhteşem birini 562 yıl sonra bile hala konuşuyor, seviyor olmayacaktık. Babanın seni evine kabul etmesinin tek sebebi ilk eşi yani Albiera'dan çocuğu olamamasıydı yoksa öküz herif seni yanına bile almayacaktı bence. Amcan Francesco dışında ailedeki kimseden sevgi görmeden büyüdün Leonardo. Büyükbaban ve büyükannen ardı ardına ölünce babanın yanına taşındın taşınmasına da evlilik dışı bir çocuk olduğundan üniversite eğitimi de göremeyeceğini nereden bile bilirdin ki dimi? Hayat seni fena sınıyor be Leonardo... Ama sen bu zorlukları yaşamasaydın bu kadar güçlü, bilgili ve daha sayamayacağım bir çok özelliğe sahip olan sanatçı olamazdın belkide. 

Neyse... Babanın senin için belkide yaptığı en önemli ve tek iyiliği resimlerini alıp dönemin ünlü ressam ve heykeltıraşı Andrea del Verrocchio'ya göstermesiydi. Andrea'nin seni yanına çırak alması ile  Lorenzo di Credi ve Pietro Perugino gibi ünlü sanatçılarla çalışma fırsatı bulman gerçekten büyük şanstı. Atölyede sadece resim yapmayı değil, lir çalmayı da öğrendin. Gerçekten de iyi çalıyorsun Leonardo. Sana, senin hayatını anlatacak değilim elbette...

Leonardo di ser Piero da Vinci... Biliyor musun, 2012 yılından beri her doğum günün Dünya Sanat Günü olarak kutlanıyor. Türk sanatçı ve Ulusal Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Bedri Baykam  International Associations of Art (IAA), (Uluslararası Sanat Derneği)'ın 2011 yılında Meksika'da yapılan genel kuruluna Türkiye temsilcisi olarak katılmıştı. Baykam, toplantıda senin doğum günün olan 15 Nisan'ın Dünya Sanat Günü olarak kutlanmasını önerdi. Bu öneri çoğunluk oyu alarak, her yıl 15 Nisan tarihinde World Art Day (WAD) olarak kutlanılması kararı alındı. Bu çok güzel Leonardo çok güzel sonsuza kadar yaşayacaksın Leonardo. Sonsuza kadar...

 Leonardo iyi ki doğdun 2.millenyum adamı, seni tanımak büyük onur...


Kitaba Saygı !

Bu sene 19. düzenlenecek olan ve sayılı günler kalan kitap fuarı için hala imza günleri belli olmadı ya da bilerek açıklanmıyor. Benim için bu o kadar da önemli değil tabi. Bence bunu insanlar bu kadar sorun etmemeli, bir kitap sever ne olursa olsun bunları önemsemeden gider alacağını alır, katılmak istediği etkinlik varsa gider katılır hoşça bir vakit geçirir, güzel sohbetler eder. Bu kadar yani... 

Elbette imza günleri önemlidir ama arkadaş bunu bu kadar büyütmenin ne manası var anla(ya)mıyorum... Ne yani, sanki sevdiğin yazarın imza günü olmayacaksa gitmeyecek misin? Eğer ki öyle düşüncen var ise zaten gelip de alanda kuru kalabalık yapma, gerçek bir kitap sever böyle yapmaz!!

Sosyal medyada ki kitap fuarının paylaşımlarının altında o kadar saçma, saygısızca ve özellikle de 'anlayış'tan yoksun kişilerin yorumları gerçekten beni çileden çıkartıyor. Bu kadar mı anlayışsız bir toplum olduk biz? Orada o kadar insan harıl harıl çalışıyor. Ne için? Senin gibi ...... [noktaları bilerek koydum aklıma çok fazla şey geldi karar veremedim de :) ] için mi ? Of neyse size daha fazla laf yetiştirip de değerli zamanımı kaybed...

Gelelim fuarda ki gelişmeler;
  • Ahmet Ümit 19-20 Nisan, 15.00, Everest Yayınların da olacak. Bence kaçırmayın çok sevdiğim yazarlar arasındadır. Çok kalabalık olacağını düşünüyorum sabır ederseniz belki konuşma şansınız olabilir :)
  • Ayşe Kulin olmazsa olmazlardan zaten, demirbaşı oldu artık :) 20-26 Nisan, 13.00, Everest Yayınları ve 19-27 Nisan, 14.00, Remzi Kitabevi standında olacak.
  • Aret Vartanyan 20 Nisan, 14.00 Destek Yayınları'nda olacak. Bununla ilgili bir fikrim yok :)
  • Yekta Kopan 27 Nisan, 15.30 Can Yayınlarında olacak
  • Canan Tan 19-20-26-27 Nisan, 14.00, Doğan Kitap ve Altın Kitaplar standında olacak (Altın kitaplar yayınlarını çok beğenirim söylemeden edemeyeceğim)
  • Ve son olarak Murathan Mungan 26 Nisan 16.45 Metis Yayınların da olacak
Daha fazlası için http://www.izmirkitapfuari.com/ bu siteye yakın durmanızda fayda var :)

Kadının Adı: Alin Taşçıyan

FIPRESCI’nin ilk kadın başkanı

Mayıs ayında 17.Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde “Bilge Olgaç Başarı Ödülü” alacak olan sinema yazarı Alin Taşçıyan, dünyanın en prestijli sinema örgütlerinden FIPRESCI’nin uluslararası başkanı seçildi.

Oy birliğiyle seçilen ve FIPRESCI’nin ilk kadın başkanı olan Taşçıyan, dört yıldır burada başkan yardımcılığı görevini yürütüyordu.



FIPRESCI nedir?

1925 yılında Avrupa’da temelleri atılan, 50’den fazla ülkenin sinema yazarı ve eleştirmenlerinin kurduğu meslek örgütlerinden oluşan FIPRESCI (Uluslararası Sinema Yazarları Federasyonu), uzun yıllardır Uçan Süpürge’ye jüri gönderiyor ve festivalde bir filme ödül veriyor. Sinema çevrelerinde çok prestijli kabul edilen bu ödül 2006 yılından beri Uçan Süpürge’de veriliyor. Uçan Süpürge, dünyada FIPRESCI’nin jüri gönderip film ödülü verdiği tek kadın filmleri festivali olma özelliği taşıyor.  

Alin Taşçıyan kimdir?

Alin Taşçıyan İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nu bitirdi. 16 yıl boyunca Doğan Medya Grup bünyesinde sinema yazarlığı, film eleştirmenliği ve muhabirlik yaptı. Milliyet gazetesi ve Milliyet Sanat’ta uzun yıllar sinema yazıları yazdı. Sinema Yazarları Derneği SİYAD’ın yöneticiliğini de yapan Taşçıyan, sanat ve sinema alanında çeşitli televizyon programları hazırlayıp sundu. Aktif olarak sinema yazarlığını sürdürüyor ve pek çok festivalin danışmanlığını yapıyor.

Uçan Süpürge’nin ödülü Alin Taşçıyan’a

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, “Bilge Olgaç Başarı Ödülü”nü bu yıl altı kadına verecek. Onlardan biri de Alin Taşçıyan olacak. Uçan Süpürge’nin iki ay önce açıkladığı ödülün gerekçesi şöyleydi:

“Sinema yazarlığına getirdiği feminist yorumla kadınların beyazperdedeki temsiline başka türlü bakmanın mümkün olduğunu gösterdi. Film tarihini ve teorisini en iyi bilen eleştirmenler arasında sayıldı. Bu işe gönül vermekle kalmayıp kadınların bu mesleği seçmesinde rol modeli oldu. Film eleştirmenliğinin ilk koşulunun sinemayı sevmek olduğuna hep yürekten inanan Alin Taşçıyan, 17. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde Bilge Olgaç Başarı Ödülü alacak.”

Festival 8 Mayıs’ta Devlet Opera ve Balesi’nde açılış töreniyle başlıyor.

Star TV Kanalının Büyük Ayıbı

Sansür kadar saçma bir şey olamaz arkadaş. O...Çocukları isimli film, Star TV kanalının gece kuşağında saat 01.00 da yayınlanmaya başlandı ama filmin ismi sansürlenmiş bir şekilde. Saçmalığa bakar mısınız ya anasını satayım belki orada 'Onların Çocukları' yazıyor, sırf  'orospu çocukları' argosunu anımsatıyor diye hangi zihniyet sansürler...

Diye bir soru sormayacağım elbette cevabı bariz belli... .Star televizyonun kanalının büyük ayıbı diyorum başka da bir şey demiyorum. Sansür kurulu: 'RTÜK'...

Valla Okan Bayülgen gibi PİPİİİİİİİİ deyip kaçasım geliyor buralardan. Bırakın insanları konuşsunlar, söylesinler, rahatlasınlar. Nasılsa sıkılacaklar. Sen sansür getirdikçe daha çok cazip geliyor topluma o yüzden.

Filmi anlatayım bari izlenmesi gereken filmler arasında bence.  Sırrı Süreyya Önder'in senarist olarak çektiği film 12 Eylül sonrası cunta yönetimde geçen bir öyküyü anlatıyor. Kocası ve kardeşi içeri alındıktan sonra küçük kızı Hazan ile birlikte saklanmaya başlayan Meryem, kendisine yardım eden Saffet tarafından Mehtap Anne'nin evine yerleştirilir. Eski bir hayat kadını olan Mehtap Anne, şimdi bu evde başka hayat kadınlarının çocuklarına bakmaktadır. Saffet, Meryem'i yurt dışına kaçırmak için bir gemi bulur. Fakat küçük Hazan bu yolculuğu tamamlamakta zorlanacağı için, onu İtalya'ya vardıktan sonra başka bir yolla aldırmaya karar verirler. Diğer çocuklarla birlikte kalan İstanbul'da kalan Hazan üzgündür. 

Birkaç ay sonra, yarı Türk yarı İtalyan Donatella gelir Hazan'a yardım etmeye. Ona iki ay içinde İtalyanca öğretecek ve 23 Nisan'da gelecek bir İtalyan ailenin çocuğu rolünü oynayarak yurt dışına kaçmasına yardım edecektir. Yönetmen Murat Saraçoğlu'nun tezgahından çıkmış olup, baş rolleri ise Altan Erkekli, Özgü Namal, Demet Akbağ, Sarp Apak, Sezin Akbaşoğulları, Deniz Özerman ve İpek Tuzcuoğlu paylaşmaktadır. 

İzmir'de Kitap Fuarı Var, Gelsene !

Bu sene on dokuzuncusu düzenlenen İzmir Kitap Fuarı 19-27 Nisan 2014 tarihleri arasında Uluslar Arası İzmir Fuar Alanında kitap severler ile buluşacak.

Yaklaşık 350 yayın evi  ve sivil toplum  kuruluşun katılımı ile düzenlenecek olan fuar dokuz gün boyunca ziyaretçilerini bekliyor olacak.

Bu süre içerisinde söyleşi, panel, şiir dinletileri ve çocuk etkinlikleri ile yaklaşık 100 etkinlik gerçekleşecek. Fuarın onur konuğu ise değerli yazar Feyza Hepçilingirler. 

Girişin ücretsiz olduğunu söylememe gerek yok sanırım :) Her gün 11.00-20.00, kapanış günü olan  27 Nisan 2014 tarihinde ise 11.00-19.00 saatleri arasında kitap kurtları ziyaret edebilir. 

Etkinlik programı ve daha fazlası için bu siteye yakın durmalısınız http://www.izmirkitapfuari.com/

Uçan Süpürge

Uçan Süpürge, kadın kuruluşları ve kadın hareketlerine duyarlı kişiler arasında iletişim, işbirliği ve dayanışmayı arttırmak, onların deneyimlerini genç kuşaklara aktarmak, ulusal ve uluslararası bir iletişim ağı oluşturmak amacıyla 1996 yılının Kasım ayında kurulmuştur. Temel amacı, kadın örgütleri arasındaki iletişim eşgüdüm ve işbirliğinin gelişmesi için çalışarak kadın örgütlerinin kadınların güçlenmesi yönünde daha verimli olabilmelerini sağlamaktır. 

Uçan Süpürge'nin Hikayesi :

Uçan Süpürge 1996 yılında Ankara’da bir grup kadın tarafından kuruldu.

Kuruluş amacı; kadın kuruluşları ve kadın hareketine duyarlı kişiler arasında iletişim, işbirliği ve dayanışmayı arttırmak, onların deneyimlerini genç kuşaklara aktarmak, ulusal ve uluslararası bir iletişim ağı oluşturmaktı.

Uçan Süpürge kendini en geniş anlamıyla bir ‘iletişim merkezi’ olarak tanımladı; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadınların güçlenmesi ve eşitsizlikten kaynaklı sorunların çözümüne katkıda bulunmayı hedefleri arasına koydu.

Uçan Süpürge;

Yerel ve uluslararası ağlarını her yıl geliştirmekte,
Türkiye’de ve dünyadaki kadın gündemini takip etmekte,
Kadınların, kadın emeğinin ve kadın sorunlarının görünür olması için tüm iletişim kanallarını etkin biçimde kullanmakta,
Kadının insan haklarının içselleştirilmesi için çalışmalar yapmakta ve faaliyetlerini Türkiye’nin tamamına yaymaktadır.
Uçan Süpürge bugüne dek hangi projeleri hayata geçirdi?

Bölge Toplantıları 

Bölge Toplantılarının amacı; kadın kuruluşlarının bir araya gelerek güçlenmesi, kadın hareketi içinde birbirine kenetlenmesi ve bu birlikteliği kalıcı işlere dönüştürmesi için bir ortam yaratılmasıydı. Bu toplantılar kadınların sorunları/talepleri/ihtiyaçlarını ortaya çıkaran ‘arama konferansları’ niteliğindeydi.

Radyo ve Televizyon Programları

Bir iletişim merkezi olan Uçan Süpürge, kadın gündemini yakından izlemekle kalmadı, kadınların sesini/sözünü radyo ve televizyon programları aracılığıyla topluma ulaştırarak gündem de yarattı. TRT televizyonununda ‘Masalın Eksik Yüzü’ ve danışmanlığını yaptığı ‘Aramızda Kalsın’ adlı programların yanı sıra çok sayıda radyo programı da gerçekleştirdi. Son olarak TRT Radyo 1’de ‘Kadın 2004’ ve ‘Kadın 2005’ programlarını hazırladı.

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali

İlki 1998 yılında gerçekleştirilen festival, sinemada kadın emeğinin görünür kılınması amacını taşıyordu. Bu yıl 10. yaşını kutlayacak olan festival, dünyanın dört bir köşesinden kadın yönetmenlerin filmlerini seyirciyle buluşturmaya devam ediyor. Ayrıntılı bilgi için: http://festival.ucansupurge.org

Yayınlar

Uçan Süpürge’nin dergisi Uçan Haber, yayın hayatına 1998 yılında başladı. 2006 yılının sonunda ‘Kadın ve Medya’ başlıklı özel sayısıyla 24. kez merhaba diyen Uçan Haber, iki yılda bir İngilizce olarak yayımlanıyor. Derginin yanı sıra, yıllar içinde bir ‘Uçan Süpürge Kitaplığı’ oluştu. Kadın örgütlenmesi, uluslararası sözleşmeler, iletişim eğitimi gibi birçok konuda yapılan atölye çalışması, eğitim ve seminerlerin sonucunda hazırlanan kitaplarla birlikte sinemayla ilgili yayınlar da bu kitaplıktaki yerini aldı.

Web Sitesi

Uçan Süpürge’nin 14 Şubat 2002'de açılan www.ucansupurge.org adresindeki web sitesi, toplumsal cinsiyete duyarlı habercilik yapan, Türkiye ve dünyadan kadın haberleri, yazı ve röportajlara yer veren bir platform.

Kadın Örgütleri Veri Tabanı

Uçan Süpürge 2003 yılında Türkiye'deki kadın kuruluşlarının kuruluş amaçlarının, etkinlik alanlarının ve iletişim bilgilerinin yer aldığı bir Veri Tabanı çalışması yaptı. 38 ilde 62 soruluk bir anketle mevcut bilgilere ulaşıldı, sonuçlar “Türkiye’de Kadın Örgütleri Rehberi” adıyla kitap ve CD olarak basıldı. Bu bilgiler aynı zamanda Uçan Süpürge’nin web sitesinde de bulunmakta.

Yerel Kadın Muhabirler Ağı

2003 yılında kurulan bu kadın haber ağı, yereldeki kadın haberlerinin gündeme taşınması, kadınların kendi haberlerini yaparak taleplerini ve önceliklerini görünür kılması amacıyla kuruldu. Uçan Süpürge’nin kadın muhabirleri illerindeki ve bölgelerindeki kadınların seslerini bu ağda duyurmaya devam ediyor.

Köprüler Kuruyoruz Projesi

Çıkış noktası yerel kadın muhabirleri haber kaynakları olan kadınlarla buluşturmak olan bu projeyle 81 ilde kadınlara yönelik film gösterimleri ve söyleşiler gerçekleştirildi. 2003-2005 yılları arasında yürütülen bu projede yapılan çekimler daha sonra belgesele dönüştürüldü.

Patikalardan Yollara Projesi 

Kadın kuruluşları ve yerel yönetimler arasında iletişim ve işbirliğini güçlendirmeyi ve yerel kaynaklardan yararlanarak kadın konularında projeler geliştirilmesini amaçlayan bu proje 7 bölgeden seçilen 7 ilde uygulandı.

İlk Adım Projesi

Kamu kurumları ile kadın sivil toplum kuruluşları arasında diyalog kurma ve geliştirmeyi amaçlayan bu projenin kapsamında ilk olarak 8 il yer aldı. 2006 yılında başlayan projenin adım adım diğer illerde de uygulanması hedefleniyor.

Erken Evlilikler Projesi

Küçük yaşta evliliklerin sebepleri, sonuçları ve kadınların yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekmek amacıyla başlatılan bu proje Eylül-Aralık 2006 tarihleri arasında pilot iller Kırıkkale ve Yozgat’ta uygulandı. 

Not:Uçan Süpürgeyi yakından takip etmek için bu web sayfasına yakın durabilirsiniz : http://www.ucansupurge.org/turkce/index.php 



Festival çok güzel, gelsene!

















17. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali için geri sayım başladı. Ankaralılar bu yıl, yenilenip canlanmış bir festivalle baharı karşılayacak. 42 ülkeden 130 film, bir hafta boyunca Kızılırmak Sineması ve Alman Kültür Merkezi’nde sizi bekliyor. Festivalin etkinlikleri ise şimdiden göz kamaştırıyor.
                      
İşte etkinliklerin bilançosu 
Festivalde filmlerin yanı sıra birçok etkinlik de hafta boyunca Ankaralılara ulaşacak. İşte etkinliklerin dökümü: Bir fotoğraf sergisi, bir tiyatro oyunu, üç sinema atölyesi, bir açık hava atölyesi, bir panel ve bir parti. Ayrıntılar haftaya pazar günü Hürriyet Ankara’da olacak.

İlklerin festivali
Türkiye’de alanında bir ilk olan ve 17 yıldır seyircilerinin desteğiyle kesintisiz olarak düzenlenen Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, sinemamızın dört starı olarak bilinen Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve Filiz Akın’ı ilk kez buluşturmuştu. Uluslararası Sinema Yazarları Federasyonu FIPRESCI’nin her yıl bir jüri göndererek film ödülü verdiği dünyadaki tek kadın film festivali olan Uçan Süpürge’de bugüne dek yerli ve yabancı pek çok filmin de ilk gösterimi yapıldı.   

Dünyanın filmi Ankara’ya geliyor
Festivale bu yıl 650 film başvurusuyla rekor kırıldı. Bunların ancak 130’u gösterim programına alınabildi. Uçan Süpürge; festivallerde seyircilerin her yıl merakla beklediği İran, Almanya, İsveç, Kanada gibi ülkelerin yanı sıra, Gana, Tacikistan, Slovakya gibi, sineması fazla tanıdık olmayan ülkelerden de filmleri seyircisiyle buluşturuyor. Uçan Süpürge bu yıl da seyircilerine komediden drama, gerçek öykülerden kurmacalara kadar dünyanın dört bir köşesinden uzun, kısa, belgesel ve canlandırma filmlerle dopdolu bir festival vadediyor. Bu filmlerin bazıları yönetmenleri veya oyuncularının katılımıyla gösterilecek.

Ankara’nın sinemalarıyla dayanışma
Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali gösterimlerini uzun yıllardır Kızılırmak Sineması’nda yapıyor. Uçan Süpürgeliler şöyle diyor: “Kızılırmak Sineması’nı tercih etmemizin nedeni, başkentin elinde kalan son festival sinemalarından biri olmasıdır. Sinemalar birer birer kapandı, yerine otopark açıldı, seyircilere AVMler dışında seçenek bırakılmadı. Kentin belleği olan kültür sanat mekanlarına sahip çıkmak eşitlik ve adalet mücadelemize dahil. Çünkü bu mekanları kadınlar da kullanıyor.”

Yüzde 10 barajı aşılamıyor!
2013 yılında Türkiye'de 88 yerli film vizyona girdi. Bunlardan sadece 8'inin yönetmeni kadın. 2 filmde ise kadınlar ortak yönetmen. Sinemada kadın emeğinin desteklenmesi için 1998’den beri düzenlenen Uçan Süpürge, vizyonda kadın yönetmenler yüzde 10’luk oranına dikkat çekiyor ve “Erkek egemen kuralların işlediği sinema sektöründe kadınların sesini daha çok duymak ve duyurmak için bu festival var!” diyor.


Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali 8-15 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek. 

Ayrıntılı bilgi için: festival.ucansupurge.org, 0 312. 427 00 20


Sinemanın İlkleri Ve İlk Sinema Filmi

Sizlere "Sinema nedir?" diye bir soru sorsam, bazıları duygu ve düşüncelerin dışa vurumu, bazıları ise fotoğraf karelerinin art arda dizilişi der...

Sinema bugün, milyar dolarlar harcanan ve aynı şekilde iki katını kazandıran dünyanın en büyük sektörlerinden biri. Bir nevi tekelini elinde bulunduran Hollywood, bu sayede bütün dünyaya dünyayı nasıl gördüklerini anlatıyor.

 Bu büyüleyici ve devasa sektörün başlangıcı nasıl oldu peki. Şu an dünyada milyar dolarlık bir sektöre dönüşmüş sinemanın, ilk tohumlarının nasıl atıldığını anlatan ilham verici bir belgesel. İşte TRT Türk'ün; Fransız Lumiere kardeşlerin gerçek anlamda sinemayı buluşundan, fotoğrafı çekilen ilk iki insana, görüntülerin yan yana getirilip hareket ettirilmesinde 46 saniyelik ilk sinema filmine kadar eşsiz bir deneyim sunan "Sinemanın İlkleri" ismiyle belgeselleştirdiği 4 dakikalık bir belgesel.

İLK SİNEMA FİLMİ 46 SANİYEYDİ


Kadının adı: Ece Temelkuran...

İzmir Büyükşehir Belediyesi İzmir Akdeniz Akademisi "Tarih-kültür ve Söyleşi"lerini ünlü gazeteci yazar Ece Temelkuran ile başlatıyor
Ece Temelkuran İzmir' De

 Ece Temelkuran' ın katılacağı ve "Akdenizli Kadınlar"ın konuşulacağı söyleşi, 22 Mart Cumartesi Kültürpark İsmet İnönü Sanat Merkezi'nde saat 14.00'de gerçekleştirilecek. Söyleşinin moderatörlüğünü, İzmir Akdeniz Akademisi Tarih Koordinatörü Prof. Dr. Uygur Kocabaşoğlu yapacak. İzmir'in yetiştirdiği ünlü gazeteci-yazar Ece Temelkuran "Düğümlere Üfleyen Kadınlar" kitabıyla çok ses getirmiş ve adından sıkça söz ettirmişti.

Ayrıca Kadın hareketi, siyasi tutuklu ve hükümlüler, Güneydoğu sorunu üzerine çalışan ve röportajlar yapan Temelkuran Almanya'da kadın hareketi üzerine bir araştırma da yapmıştı. Ardından "avukatlık ruhsatnamesini" aldı ancak bu mesleği hiç icra etmedi. Ünlü Yazar, yurt içinde ve dışında çeşitli dergilerde yazılar yazdı, CNN Türk'te muhabirlik yaptı. Dünya Sosyal Forum sürecini izlemek için 2003'te Brezilya'ya, 2004'te Hindistan'a gitti. Venezüella'daki sosyalist devrimini ve Arjantin'de ekonomik krizden sonra oluşan halk hareketini inceleyen Temelkuran.,Bu harekete ilişkin yazıları "Buenos Aires'te Son Tango" adı altında yazı dizisi olarak Milliyet'te yayınladı.Habertürk' te de yazan Temelkuran yayınevinde işine son verilmiş ve barış süreci ile ilgili yazı dizini epey tepki çekmişti.

Not: Doğrusunu söylemek gerekirse hayranlık duyduğum kadınlardan biri. Kaliteli, zeki,  hiç bir zaman çizgisini bozmayan güçlü bir kadın [ 'anasının kızı' tabiri bunun için söylenmiş olmalı :) ], bir çok erkekten bozma insanın yapamadıklarını yapan, sessiz kalmayan... Daha fazla cümle kurmayacağım yazılarını, kitaplarını okuyunca ne demek istediğimi anlayacağınızı umuyorum.  Ece Temelkura'nı hala tanımıyorsanız http://www.ecetemelkuran.com/ bu siteyi ziyaret etmenizi öneririm.

21 Mart Dünya Down Sendromlular Günü

21 Mart, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Down Sendromu Günü olarak kabul ediliyor, Down Sendromu Derneği (downturkiye.com ) Türkiye’de 21 Mart’ta önemli etkinliklere imza atıyor. İstanbul ve Ankara’da yapılacak etkinliklerle; Down Sendromu hakkında toplumsal farkındalık yaratmak, Down sendromlu bireylerin ayrımcılık ve ön yargıya maruz kalmasını önlemek, erken ve sürekli eğitimin önemine dikkat çekmek amaçlanıyor.
Birleşmiş Milletler 10 Kasım 2011 kararı ile 21 Mart tarihini resmi Dünya Down Sendromu Günü olarak tanıdı. 21 Mart günü (21/3) Down sendromlu insanlarda 21.ci kromozomun 3 tane olmasını simgeliyor. Dünya Down Sendromu Günü, Down sendromlu bireylerin haklarını korumak için önemli bir adım oluyor. Türkiye’de Down sendromlu bireyler ve ailelerine destek veren, onları doğru kanallara yönlendirecek çalışmalara imza atan Down Sendromu Derneği de, Dünya Down Sendromu Günü çerçevesinde çeşitli etkinlikler düzenleyecek.

Bugünün Down sendromlu bireyler hakkında toplumsal bilinç yaratmak açısından önemli bir fırsat olduğunu belirten Down Sendromu Derneği Başkanı Gün Bilgin, “Son kırk yılda gerçekleşen gelişimci ve kapsayıcı tutuma rağmen, birçok ülkede Down sendromlu bireyler hala ayrımcılık ve önyargı ile karşı karşıya kalıyor. Oysa Down sendromlu bireylerin sosyal hayatta tüm insanlarla beraber, izole edilmeden yaşamaları büyük önem taşıyor.  Dünya Down Sendromu Günü gibi farkındalık yaratacak organizasyonlar, tüm toplumun kapsamlı bir bakış açısı ile Down Sendromu hakkında bilgilendirilmesine olanak sağlıyor.” dedi.


Not: Gönüllü ya da bağışçı olmak isterseniz sayfayı ziyaret edin ulen, az biraz destekçi olun, boş işlerle uğraşmayın, yardımınıza ihtiyacı olan canlılar var, insanlığınızı kaybetmeyin.



9. Ege Kitap Günleri 2014

Ege Üniversitesi tarafından bu yıl dokuzuncu kez gerçekleşecek olan Ege Kitap Günleri bu yıl 17-21 Mart 2014 tarihleri arasında düzenlenecek.

Bir çok topluluğun düzenlediği etkinlikler arasında atölye çalışma, söyleşi, film gösterimi ve kitap okuma saati yer alacak. Açılacak stantlardan  herkes uygun fiyatlara kitap alma şansı da bulacak.
Okumayı sevmeyen bir toplum olduğumuz söyleniyor genellikle. bir kısmına katılıyorum evet. Ama bir de söyle bir şey var sen gel kitapları uygun fiyattan satma, bir ton vergi koy, aracılarla elden ele fiyatları yükselt sonrada.... bla bla bla yazmaktan sıkıldım :)

9.Dağ Filmleri Festivali – İzmir 2014

Önceki yazılarımda Dağ Filmleri Festivali hakkında genel bir paylaşım yapmıştım. Bu seferki paylaşımım ise İzmir ayağı için olucak. Eğer gitmek isteyen arkadaşlar var ise iletişim bilgilerini aşağıya ekliyorum. Paylaşın, Önerin, Gidin.  Ki bence gidilmeli. Kaliteli filmler var ayrıca tüm filmler ücretsiz olarak gösterime giricek. Üzerine basa basa söylüyorum. Bu festivale yakın durun...

13-16 Mart 2014 İzmir

Yerler:

KONAK BELEDİYESİ TÜRKAN SAYLAN ALSANCAK KÜLTÜR MERKEZİ
Kıbrıs Şehitleri Cad. No:12 K:5 Alsancak – İZMİR
Tel  : (232)  422 52 36, 463 43 46
KONAK BELEDİYESİ DR. S. AKÇİÇEK EŞREFPAŞA KÜLTÜR MERKEZİ
İnönü Caddesi No:2/1 Eşrefpaşa-İZMİR
Tel: (232) 262 45 90
Not: Festivalin etkinlik programı yakında açıklanacaktır.

Dağ Filmleri Festivali (DFF) Nedir Derseniz :
Türkiye’nin ilk ve tek Dağ, Doğa, Çevre ve insan temalı festivali olan Dağ Filmleri Festivali 2006 yılından bu yana aralıksız olarak izleyicisiyle buluşuyor.

Festival, ilk başladığı günden bu yana her yıl hızla artan izleyici sayısı ile kısa sürede Türkiye’de Doğa konulu film ve belgeselleri alanlarında çok önemli bir boşluğu doldurduğunu kanıtladı.

2010, 44 Film gösterimi (28 Yerli, 16 Yabancı), 4’800 izleyici

2011, 39 Film gösterimi (21 Yerli, 18 Yabancı), 6’200 izleyici

2012, 54 Film gösterimi (23 Yerli, 31 Yabancı), 10’863 izleyici

2013, 41 Film gösterimi (10 Yerli, 31 Yabancı), 12’000 izleyici

Her yıl izleyicilerine dünyanın en iyi dağ ve doğa temalı film ve belgesellerini sunan DFF bunların yanı sıra festival süresince fotoğraf sergilerine, kitap fuarlarına, seminerlere ve alanında dünyaca tanınan konuşmacıların katıldığı söyleşilere de ev sahipliği yapıyor.

DFF gerçekleştirdiği tüm bu çalışmalar ile ülkemizdeki dağ ve doğa belgeselciliğine önemli bir katkı sağlıyor.